Hakkımızda
Merhaba! İsmim Onur Altaylı! Kocam ve ortanca kızım ile birlikte Seki adında muhteşem bir köyde yaşıyoruz. Daha önceleri 25 yıl boyunca ailece Almanya’da yaşadık. Diğer iki kızımız meslekleri ve tahsilleri nedeniyle Dünya’nın değişik yerlerindeler.
Seki Evleri’nin Hikayeyesi
2000 yılında şu an evlerimizin bulunduğu arsayı satın aldık ve ilk önce kendi evimizi inşa ettik. Arsamızın içinde 2 tane terk edilmiş ve yarı yıkık taştan iki köy evi vardı. Kocamla beraber içgüdüsel bir karar ile ,restore etmeye karar verdik ve bu karımızı uyguladık, evleri içinde yaşanabilir hale getirdik. O zamanlar internet yeni hayatımıza giriyordu. Ancak o zamanlar bu kanaldan herhangi bir şeyi pazarlama çok az insanın düşünebileceği bir şey idi Ayrıca bu konuda herhangi bir bilgiden yoksundum. Daha da öte, Antalya bölgesi kitle turizmine yönelmiş, alternatif seyahat ve konaklama şekillerine kapalı bir hedef olarak gözüküyordu. Internet vasıtasıyle bu evleri kirlamaya çalışsam, Toros Dağları’nın eteğinde bulunan bu herkesin unuttuğu ve geleceği olmayan bu köye acaba müşteri çekebilirmiydim? Gelecek olan misafirler bu kimsenin uğramadığı köyde kendilerini iyi hissedelermiydi acaba? Köyde bir bakkal bile yoktu. Ama korkularımı yenerek kendimi aştım ve bu işe başladım. Hemde oldukca başarılı oldum. Dünya’nın her bir tarafından taş evler için istek geliyor, önde gelen seyahat rehberleri kitablarında bize yer veriyor, dış basında köyle ilgili yazılar çıkıyor: herhalde az buçuk marka olmayı başardık. Bu arada ortanca kızım Zehra’ya internet ortamını bana sabırla tekrar ve tekrar anlattığı için sonsuz müteşekkirim. Fransa’da Siyasal Bilgiler okudum. Diplomatik bir kariyer yapmam gerekirdi. Bunun yerine üç çocuk büyuttüm. Ancak şimdi bu köyde dünyanın uzak yerlerinden gelen insalara ülkemi temsil ederek, bir şekilde elçi yerine geçmiyormuyum?
Aşkım Seki
Şimdi size bu köye duyduğum özel aşkdan bahsedeceğim.
İlk defa Seki’ye satılık arsayı görmek için 2000 senesinde geldim. Yolda karşlılaştığım köylüler hemen dikkatimi çekti. Gözleri pırıl pırıl, güneşten kararmış ve kırışıklarla dolu yüzler, gözlerde içten gelen bir gülümseme, yanı sonderece sıcak insanlar. Kendimi birdenbire bu köyde ve bu insanlarla iyi hissetmeye başladım. Emlakcı beni köyün tepesine götürdü. Köy ayağımın altındaydı. Güneş alçalmaya başlamış, köye derin bir sesizlik hakim olmuştu. Sanki herşey, her dert benden uzaklaşıyordu. Birden bire ezan sesi duyuldu. Melodik bir ses köylüleri namaza çağırıyordu. Ve kalbim birdenbire çarpmaya başladı. „Tamam, bu işte“ dedim kendi kendime. 52 yıl diyar diyar, ülke ülke gezdikten sonra sonunda bulmuştum „evimi“.